Buralarda bir yerde,
Gizli kalmış sayfalarda minik bir kız gizli...
Oradan oraya koşuyor, izler bırakıyor sayfaların üzerine..

Ve sen, o izleri okuyorsun şu an..

17 Nisan 2009 Cuma

Sokakların Melodisi

Bir şarkı söylerdi gece,
Göz kırparken yıldızlar denize
Rüzgarın uğultusu eşlik ederdi geceye...
İçeriden televizyon gürültüsü,
Rahatsız edici!

Bir melodi
Sokakların melodisi diyorlar adına
Seni geceye çeken,
Geceyi sana...

Kader....

Ah, umarsız çocukluğum
Taşırken baharı küçük parmaklarımda, masumluğum..
Kızarken bana kalkan ellere, gözlerimde bir ıslaklık
Ve saflığım, sesimde gizli korkularım..

İnce dudaklarımda bir melodi,
Neşeye ait bir gülümseme,
Benliğimden sızan ürkekliğim usulca
Ve ben,
Ve benliğim,
Ve benliğimden sızan sen...

Daha yoksun belki geçmişimde,
Daha çıkmadım karşına,
Ama kader, minik parmaklarımdaki bahara,
saflığıma, gözyaşlarıma,
dudaklarımdaki melodiye, gülümsemeye,
Ve ürkekliğime kazıdı seni, geçmişimde...
Bilmesen de, farketmesen de sen
bana aitti bedenin, yüreğin, ezelden
O sıcak gülümseme, aşinaydı sana,
Ve takip ettin onu... Kaderini....

160409

Ayna...

Doldurulamayacak bir hayat
Hasta bir çocuğun gözleri gibi ağlamaklı
Bedeni yanmış bir ruhun kaçışı gibi
Ve korkak
Koşmaya nefesi yetmeyen, tıkanmış bir hayat...
Minik bir serçeye ait gibi ürkek...
Burun delikleri büyür konuşurken,
Her nefesinde bir hayret
Her seferinde bir gayret ulaşmak için...
Bıkmadan, yorulmadan, nefes alamadan devam edebilmek..

Ve sen, o güzel varlık,
Titrek ışığında gecenin,
titrek bedenin, çıplak...
Ağlamaklı gece,
yanmış gerçekler,
Korkak gözlerin...
Kendini bırakmak hayatın kollarına
Ve bana bakmak aynanın sırlı ardından...

Doldurulamayacak bir hayat,
Sen, aynadan bana bakan...
Ürkek bedenin, ruhunun ardından
Ve ben korkak, ürkek, ağlamaklı,
Senin gözlerinden sana bakan...

140409

20 Şubat 2009 Cuma

Savaş

Bıktım savaşmaktan,
Yeni cephelere koşmaktan yoruldum her seferinde..
Ve her seferinde bir kayıp,
Bir kayboluş belki,
Bulamayış gerçeği..

Savaşı kim seçti
Hayatıma kim soktu kızıllığı
Kim boyadı güneşimi siyaha, bilmem..

Ve ben,
Yine savaşmak zorunda..
Zırhım omuzlarımda ama kalbimi korumaya yetmiyor gücü..

Şeffaf bir siperin ardında güçsüz..

---
Tarih dersi.. Konu: I. Dünya Savaşı

14 Aralık 2008 Pazar

Oyun...

Seni görmüyorum ben sana baktığımda,
Hala bir çocuk görüyorum gözlerinde,
Hala masum,
Hala tertemiz..

Senin çok derinlerinde,
Bana çok yakın bir çocuk..
Senliğinde gizli,
Benliğimde belli..
İstediği minik bir gülümseme,
Biraz da oyun bekler sessizce..

Hadi o zaman uyan sen de,
Tut elinden, getir senliğini de benliğime..

Bir oyun oynayalım seninle,
Adı aşk olsun..
Biz koyalım kurallarını,
Sessizce sarılalım sonsuz yeşilliklerin üzerinde,
Gülümseyelim birbirimize,
Sonra usulca kaybolalım derin mavilerde..

Ve gözlerin takılınca gözlerime,
Kimin kaybettiğini önemsemeden tutkuyla birleşsin dudaklarımız…
Sen benim içime ak sessizce,
Ve ben sana ait olayım sessizliğimle..

Birden açalım gözlerimizi çok uzak şehirlerde,
Soğuk, puslu bir gecede,
Sessizce yürürken sahilde..

Belli belirsiz yaşlar gözlerimizde,
Fısıldayalım durgun denize…

“ Seni seviyorum…”

“Sen de beni düşünüyorsun, biliyorum
Bazen korkuyorum,
Beni bırakmandan,
Hiçbir zaman senin olamamaktan,
Ellerimizin ayrılmasından,
Korkuyorum…”

“Korkuyorsun, biliyorum…
Ama korkmak bize yakışmaz sevgilim..
Sonsuza kadar tutacak ellerini ellerim,
Bir gün gelecek seni sımsıkı saracak bedenim..
Ama korkutmasın seni, geçecek bu günler de sevgilim..”


Duymadık birbirimizi,
Ya da öyle kandırdık benliklerimizi..
Nasıl ki bizdik o diyarın efendileri,
Ne kadar uzakta olsak da duyardık sözcüklerimizi…

Korkmuyorum sevgilim..
Korkmuyorum…

Sevmesinler Beni...

Uçmak istiyorum…
Sessizce kavuşmak özgürlüğüme
Bazen sadece uzaklaşmak,
Nedenini bilmeden,
Sormadan,
Cevaplamadan..
Sadece ulaşmak benliğime…

Kaçmak istemiyorum yağmurdan,
Delice ıslanmak istiyorum..
Birileri arkamdan koşmasın beni korumak için..
Kimse düşünmesin iyiliğimi,
Ya da kötülüğümü..

Sessizce şarkımı söylerken ben,
Kimse dinlemesin sözcüklerimi,
Camın ardından okumaya çalışmasınlar dudaklarımı…

Neden böyleyim,
Sormasınlar bana…

İstedim, olmadı..
Neden olmadığını vurmasınlar yüzüme,
“Çünkü sen…” diye başlamasın cümleleri…
Çözüm de aramasınlar hatalarıma,
Karışmasınlar yaptıklarıma..

Düştüğümde kaldırmaya çalışmasınlar beni,
Kim düşürdüyse beni,
Kaçmasın benden, yüzüme baksın sadece..
Bana sormasın “Neden?” diye..
Bilmediklerimi hatırlatmasın bana…

Bir ayna yerleştirin yüzüme,
Beni görmesinler bakınca bende,
Kendilerini görsünler en karanlık halimde bile..

Hataları bende aramasınlar Tanrım!
Benden bilmesinler her yaptığımı,
Neden hatasız olayım?
Neden mükemmel olayım ki ben?

Onlar mükemmel mi..
Herkes.. Mükemmel mi..

Hiç kimseden bilmesinler hatalarımı,
Benim hatamsa, benimdir o..
Benim hatamsa… O ‘ben’imdir..

Hatalarımı toplasınlar,
Bir havuz yapsınlar onlardan..
Beni arasınlar içinde, bedenimin her parçasını bulsunlar cümlelerimde..
Ama birleştirmesinler beni..
Her parçam bendendir,
Ama ben değildir hiçbiri..

Zorla sevdirmesinler benliğimi bana,
Ne de zorla sevsinler beni..

Beni ‘ben’ olarak yargılasınlar,
Yaptıklarımı ‘ben’ olarak sunsunlar benliğime…

Biliyorum benliğim bile şaşar ‘ben’i görünce,
Ne ben dürüstüm benliğime,
Ne de benliğim dürüst paramparça bedenime…

Bırak beni Tanrım!
Bırak izin vereyim ölümüme..
Belki yine doğarım kendimden uzak bir yerlerde,
Belki bu sefer…
Neyse..
Sen yine izle beni,
Sen yine sına her bir parçamı benliğimden gerilerde..

Ben beklerim,
Beklerim sadece…

23 Ekim 2008 Perşembe

Mirrors and Corridor..

Darkness will hold you,
In the world of the mirrors
You don’t see what are you,
You can’t feel pain of you,
If there is no light here,
Why the mirrors are there?

What do you feel in your hands
What do you see in your eyes
There is no thing without darkness,
And the words because of your sadness

Can you hear the voice of them
They want to take you from your corridor
Who are they
What are they doing here
Can you hide the behind of a mirror

They’re walking in the corridor again
They can’t catch you again
Now you’re in the begin,
You’re free in the world of the mirrors,
Which are secret, which are hiden.....


23 10 08

15 Eylül 2008 Pazartesi

Korku...

Sadece sana bakarken böyle parlıyor gözlerim
ve sadece sana bakarken ıslanıyor..
Sende geleceğimi, hayallerimi, umutlarımı, kendimi görüyorum
Sende, bitmeyen işkencesini görüyorum hayatın
Bitsin diye yalvardığımı görüyorum..
Sadece sana değil, aynaya baktığımda da o isyanı görüyorum
Gözlerim bana ihanet ediyor, ağlıyorum usul usul...
Korkuyorum bazen sana bakmaktan,
Dayanamayıp atlamak istiyorum boynuna,
Sonra vazgeçiyorum, hayat yine acılara itmesin beni diye, dönüyorum arkamı...
Korkuyorum işte, korkuyorum mutluluğu aramaktan
Korkuyorum benim olmamandan,
Ama delilik bu ya, korksam da yaşıyorum her adımımda seni...

04:47
28.03.08

12 Eylül 2008 Cuma

Dark Walls

I wish you were with me
In the darkest night, your hands are in my hands..
I wanna feel your voice in my heart
I wanna see depth of your eyes
So I saw.. I saw all my wishes
But a moment later,
I opened my eyes with fear
I saw dark wall..
The darkest wall I ever seen...
Why is the world like that?
I can’t be happy,
Can’t see your shining face in my life.. Why?
All those thing’s causes are same,
The torture of the dreams..
Loneliness.. Sadness...
I falled the pool of solitude.
Nobody in there with me,
There is only one person living alone.. Me..?


I don’t wanna be alone in that scary world
People live alone left their minds..
People are going to find their lifes
People won’t come back..

Who are those people?

--

From the past

9 Eylül 2008 Salı

Evil Girl

You can’t see the pain of me
And you can’t send them away
I always feel you in my soul
And I always fell down in my way

And now put your best dreams on!
Your eyes will see who is strongest
In there, your kingdom can’t carry on
And I want to see you in the darkness

I’m the evil of darkness
I’m the girl who freaking everybody out
And now I’m your boss,
You can’t see me on the earth

Her Story

How can i forget that terrible night
You was surrounded by a brilliant love of him
His eyes were following you,
When you going to his lovely heart

I was only stranger who is in your life
And i was only wanting you carry my heart
So i decided to give the best gift to you
I gave my happiness to my reason of happiness

And now, i’m alone in the darkness
I have no clothes and no happiness on me
The only thing that i have is my heart
But i’m not sure it’s in you or in me

So i missed you and my happiness
And i want to see you on the stars
Can you believe my love in my heart
And i can give my life to your love

If you don’t want me
You can choose someone else
But you have to know
I won’t let you to go from my heart

What is wrong with me
How you can be happy
My loneliness is your gift to me
And we’ll play the end in this scene

12 07 08 – My Room

Tanrıça Masalları: Birbirlerinin Gözlerinden Görmek Dünyayı

Bir yıldıza aşık olmuş kız,
Ve bir tanrıçaya aşık olmuş solgun yıldız…


Kız ‘Ne parlak bir yıldız’ demiş
Yıldız ‘Ne güzel bir tanrıça’…
Kız utanmış kendinden, ‘Keşke’ demiş ‘Daha güzel olabilseydim’
Yıldız uzaklaşmak istemiş tanrıçadan
‘Benim gibi solgun bir yıldız, umrunda olur mu dünyalar güzeli bir tanrıçanın?’

Ve kızın gözlerinden iki damla yaş süzülmüş, imkansız aşkına..
Gözyaşları toprağa düşmüş, çiçekler açmış etrafında
Ve yıldızın gözlerinden süzülen yaşlar, yağmur olmuş yer yüzüne
Kızın önüne düşmüşler…

Kız söylemiş büyülü dudaklarıyla
‘Seni seviyorum parlak yıldız’
Ve yıldız söyleyememiş sevdiğini…
‘Çok uzaktasın güzel tanrıça, ümit veremem sana’
Kız her saatini orada geçirmiş yıldızını izleyerek,
Yıldız tanrıçasına bakmaya korkuyormuş, gözlerinde aşkı görür diye
Ve bir gün kız yorgun düşmüş,
Kalkmış oturduğu yerden, uzaklaşmış
Yıldız sevinmiş önce… Sonra pişman olmuş onu giderken izlediğine
Ve kızı beklemiş…
Solgun görüntüsüne aldırmamış, ‘söyleyeceğim’ demiş…
Ve bir gün geri gelmiş kız,
Daha da yıpranmış kıyafetleri,
‘Yıldızım hiç sevmeyecek beni’ diye ağlamaya başlamış
Ve bir ışık görmüş yanında…
Yıldız yer yüzüne inmiş
Konuşmamışlar uzun süre…

‘Sizin kadar güzel bir tanrıça bilmiyorum ne buldu bende…’
Diye başlamış yıldız konuşmaya,
Şaşırmış kız, ‘Tanrıça yok karşınızda.. Küçük bir kız sadece,
Asıl sizin gibi parlak bir yıldız neden indi benim için yeryüzüne?’
Her ikisi de şaşkın, her ikisi de mutluymuş
Kız elini tutmuş yıldızının
Ne olduysa o anda olmuş…
Birden beyaz kıyafetlere bürünmüş kız,
Saçları omuzlarına dağılan, bembeyaz bir melek gibiymiş..
Bir tanrıçayı andırıyormuş adeta

Ve yıldız parlamaya başlamış
Evrenin en parlak yıldızı, ışık saçıyormuş her yere…
İkisi de şaşırmış kendi görüntülerine,
‘Güzel tanrıçam, aşkınız sonsuz kıldı ışığımı…’
‘Her zaman böyleydin yıldızım, her zaman en parlak yıldızıydın göklerin…
Senin aşkın bir tanrıçaya çevirdi beni.. ‘
En başından beri öyle görüyorlarmış birbirlerini…
Aşk onlara tek bir hediye bahşetmiş,
Birbirlerinin gözlerinden görmeyi birbirlerini…

Ve ne kadar yıpransa da kız geçmişinde,
Tanrıçasıymış artık yıldızının…
Yıldızı gökyüzüne çıkarmış onu, bulutların üstündeki evine..
Ve sonsuza kadar beraber yaşamışlar,
Sonsuz olmuşlar…..
22.07.08

5 Eylül 2008 Cuma

Starchild...

Sadece hayal ederdim mutluluğu önceleri,
Tanımaya fırsatım olmamıştı belki hiç,
Artık yaşamaya gücüm yokken,
Ramak kalmışken ölümüne keşfedilmemiş bir tanrıçanın,
Canını bağışladı bir yıldız,
Her şeyi değiştirdi birden,
Içinde aşkı barındırıyordu iki beden,
Lüzum yoktu kelimelere, aşk gözlerindeydi,
Daha ilk günden kutsanmıştı bedenleri...

---

My Starchild...

3 Eylül 2008 Çarşamba

...

Alevler içinde gökten düşen iki beden,
Kovulmuşlar cennetten,
Kendi için yarattığı tanrıça bir yıldıza varınca,
Dayanamamış tanrı daha fazla,
Cennet günah kılınmış ikisine,
Tanrının gözyaşları deniz olmuş dünyada,
öfkesi volkan,
haykırışı fırtına.
Cehennem etmiş dünyayı ikisi için,
Yıldız görmezmiş tanrıçasından başka şeyi,
Tanrıça bilmezmiş yıldızdan ötesini...
Düşmüşler,
Düşmüşler...
Ve çarptıklarında toprağa,
Aşkları orman olmuş, güçlü köklere sahip,
Gülüşleri gökkuşağı olmuş rengarenk,
Hayalleri bulut olmuş bembeyaz, saf...
Ve dünya...
Cennet olmuş ikisine, tanrıya inat...
---
By ECA

Tanrıça Masalları

Ve kız bıraktı kendini yıldızının kollarına,
Ne kara tutabildi onu ne de deniz,
Yıldızının ışığında yükseldi,
Tek vücuttular,
tek yürek,
tek duygu...
Gecenin sessizliğini yardı rüzgarın sesi,
gecenin karanlığı yok oldu yıldızın ışıltısıyla,
Ve umut doldu gözlerine kızın,
Doldukça taşıyordu damla damla,
Yeryüzüne düşüyordu umut dolu damlalar,
düştüğü yerde mutluluk yeşeriyordu,
gülümsüyordu insanlar...
Yıldızına sarılıp izledi olanları kız,
Ve yıldız kutsadı kızın gülümsemesini;
"Tanrıçası sensin bundan böyle evdendeki tüm tebessümlerin"
Aşkları boyadı gökyüzünü en parlak maviye,
bulutlardı yatakları,
yağmurdu tebessümleri...
Birbirine kitlenmişti gözleri,
Rüzgarın senfonisi onlar içindi bu sefer,
En gerçek diyarda,
"Hayaller Diyarı"nda buldular mutluluğu...

Yıldızım ECA için...

Yıldız Tarihçeleri

Işık sardı kızı,
Gülüyordu yıldız,
Bırak kendini diyordu kıza,
Sadece bırak,
Işık kaplasın bedenini,
Ve yüksel benimle
Yüksel gecenin karanlığına,
Umut dolsun ciğerlerine,
Hisset rüzgarı saçlarında,
Yer dibe çektikçe seni
Ben yükselteceğim göğe bedenini,
Ve ikimiz,
Birleşeceğiz gökte,
Güneş diyecekler 'biz'e...
---
By ECA

Yıldız Tarihçeleri : Başlangıç

Bir kız,
Hayalleriyle,
Siyaha bürünmüş gece gibi,
Solmuş umutlar,
Ve isyan...
Göğe dikmiş gözünü,
Bir çığlık yırtmış derinliklerini gecenin,
Gözyaşlarından yansıyan ışınlar taşımış hüznü yıldızlara,
Ve ay solmuş o gece,
Utanmış gök, çaresizliğine.
Bir yıldız,
Dayanamamış yüreğini delip geçen çığlıklara,
Ve tek çocuğunu yollamış hüzünlü kıza,
Mutluluğu vermiş gecenin karanlığında.
Ve gök birleşmiş,
Karar kılmış,
Mutluluk sonsuz olsun diye,
Kız tanrıça kılınmış.
Cennetten bir imge verilmiş gülümsemesine,
Ve o gece,
Tanrıça ile yıldız,
Sonsuz olmuş.
Gök gibi...
---
By ECA

17 Haziran 2008 Salı

Kim'sen' sen ... ?

Yalnızım diyorum. Yalnızsın diyor...
E o zaman çekil git be kardeşim yanımdan,
Yalnızlığımı bari çalma benden!
E ben yokum ki zaten diyor..
Haydaaa! Başımıza iş aldık, e iyi sen nesin, kimsin necisin o zaman!?

Senim demez mi..
Der..
Dedi..

Ne cevap verebilirsin böylesine,
Yok hayır diyorum savunmaya geçiyorum,
E gel bak diyor,
Tamam beni andırıyor biraz,
Ama daha güzel o,
Hem daha da artist baksana dövmeler falan kollarda..
Saçları da yapılı falan..
Yok diyorum bak işte değilsin,
Geleceğinim diyor,
İstediklerinim ben senin diyor

Gel de tırsma..
E iyi madem diyorum dönüyorum arkamı,
gider belki diye..
Gitmiyor.. İşte orada hala, aynadan görüyorum..

Peki ben gitsem,
Gidemiyorum..

Ya işte dostlar,
Ben yalnızlığımı bile doya doya yaşayamıyorum..
Saatler aşka beş varken,
Süzüldü hayatıma cennetten gelen bir yıldız..
Cennetle dünya arası bir aşk mesafede,
Bazen aşılamayacak kadar uzun,
Bazen beklediğimden daha kısa...
Ve,
geldi aşk beş dakika erken
Kollarını sardı belime,
Nefesini hissettim tüm bedenimde, delicesine..
Gökyüzünü ayaklarımın altına serdi bir anda,
O yıldızdı cennetten beni izleyen eskiden,
Şimdi cenneti bırakıp benim için gelen...
Bir anda bembeyaz bulutlar sardı her yanı
Işıl ışıldı gözleri,
Masmaviydi yeryüzü,
Kırmızıydı tüm umutlar..
Ve ellerimdeydi elleri...
Tek bir sözcük dökülmedi dudaklardan,
Sözcükler değildi dudakları anlamlı kılan..
Her şeye yeni anlmlar yüklerdi aşk,
Dünya cennetti artık onun için,
Birbirimize aitken cenetti her yer,
Cennetti en karanlık dehlizler...

ECA için yazılmıştır...
[i]Tek bir sözcük dökülmedi dudaklardan,
Sözcükler değildi dudakları anlamlı kılan..[/i]

6 Haziran 2008 Cuma

Halil Cibran'ın Deli'sinden...

...

Nasıl delirdiğimi soruyorsun. Şöyle oldu: Tanrıların çoğu daha doğmadan çok uzun zaman önce bir gün, derin bir uykudan uyandım ve bütün maskelerimin –kendi yaptığım ve yedi hayatta taktığım maskelerin- çalışmış olduğunu gördüm, kalabalık sokaklarda, “Hırsızlar, hırsızlar, Tanrı’nın cezası hırsızlar,” diye bağırarak koştum.

Erkeklerle kadınlar bana güldü ve bazıları korkup evlerine kaçtı.

Ve pazar yerine vardığım zaman bir genç çatıda dikilip, “O bir deli,” diye haykırdı. Onu görmek için yukarıya baktım; güneş çıplak yüzümü ilk defa öpt. İlk defa için güneş çıplak yüzümü öptü ve ruhum güneşe karşı sevgiyle tutuştu ve bir daha maskelerimi aramadım. Ve kendimden geçercesine haykırdım, “Şükürler olsun, maskelerimi çalan hırsızlara şükürler olsun.”

İşte böyle delirdim.

Ve deliliğimde hem özgürlüğü hem güvenliği buldum; yalnızlığın özgürlüğünü ve anlaşılmazlığın güvenliğini, bizi anlayanlar bizden bir şeyleri tutsak ederler çünkü.

Fakat güvenliğimle çok kibirlenmeyeceğim. Zindandaki bir Hırsız bile başka bir hırsızdan güvendedir.

...

Örtüsüzlerin Örtüleri..

Birileri ağlıyormuş siyah örtülerin altında
görmüyormuş örtüsüzler onları
beyazmış onların rengisiyahlar kimin umurunda..

Bir çocuk doğmuş siyah örtünün altında
bir tebessüm hediye etmiş bakanlara
kıskanmış örtüsüzler, toplanmışlar başına
hırpalamışlar minik hediyenin umut dolu gülümsemesini
örtü.. ortasından yırtılmış
bebek ağlamaya başlamış
örtüsüzler örtülülerin arasına karışmış
bir bebek doğmuş beyaz dünyada
kamaşmış gözleriağlamaya başlamış o da..
bir bebek daha
ağlayan bebekler sarmış beyazlığı
örtüsüzler kızgın, örtüsüzler saldırgan
örtülüler saklanır, örtülüler suskun..
bir bebek ağlamış, bir bebek ölmüş..
bir bebek nefreti öğrenmiş ilk nefesinde
siyah bir örtü dikmişler örtüsüzler
herkesi altına saklamışlar
örtülüler örtüsüzler hep beraber siyahların ardına saklanmışlar
bir bebek doğmuş dünyada, ağlıyormuş
bir bebek doğmuş siyah örtünün altında
ışık saçan yüzü en büyük umutmuş..

5 Haziran 2008 Perşembe

Aşılmazdı..

Kapının gıcırtısıydı beni uyandıran asırlık uykumdan
Hani şu açılmasını beklediğim kapı
Ümitlerimin en sönük olduğu anda,
Ölümün nefesini hissettiğimde ensemde,
sığındığım kapı...
"Hiçbir zaman açılmayacak" dediğim
Ama arkasındaki sıcaklığı her zaman hissettiğim o kapı

Uyandım ben,
Kapı açıktı..
Bir el vardı bana uzanmış
Titriyordu bedenim soğuktan
ona dokunana kadar

Sardı bedenimi mutluluk
ve sardı beni aşk..
Gülümsedim ona,
içeriye girdim, tek bir düşünce aklımda...

"Kapı açıldı..."

Kapı...

Hani bir kapı vardı,
Kapalıydı, büyüktü.. Aşılmazdı..
Ya bekle o kapının önünde
belki de yıllarca
Ya da git diğer yoldan demiştin...
Ve ben,
gitmiştim hani...

Şimdi bir avuç pişmanlıkla
yine o kapının önündeyim
Eskisi kadar büyük değil sanki..
Ben mi büyüdüm, o mu küçüldü?
Vurduğumda ses çıkmazdı eskiden
İnceldi mi, ben mi yanlış duydum?
İçeriden sesler geliyor sanki
Tanıdık sesler..
Dayıyorum kulağımı kapıya,
ben miyim o sesin sahibi?

Kapatıyorum gözlerimi..
Evet, evet benim ...
Yalnız değilim ama
Bak dinle, evet o ... Sesini özlediğim..

Bütün bir yolu döndüğüm uğruna..
ama ben orada olamam, değil mi?

Açıyorum gözlerimi,
bir el hissediyorum omzumda,
sıcak bir el...
Tebessümüm yerlerşirken yüzüme
dönüyorum yüzümü güneşe..

Kapıyı kapatıyor arkamdan,
Bir daha hiç çıkma dermişçesine..

Meğer o kapı, ne kadar küçükmüş?

4 Haziran 2008 Çarşamba

Hikaye..

Bir varmış
Bir yokmuş
Bir bebek çığlıklar atarak gelmiş dünyaya
Bir adam feryatlar içinde kapatmış gözlerini
Biri bir fidan dikmiş bahçesine evinin
Biri bir ağacı devirmiş ısıtmak için evini
Biri ağlıyormuş sessizce karanlık bir sokakta
Biri kahkalar atıyormuş elinde bir bardak bira..
Bir adam bir yol sormuş bayanın birine
Bir adam doğru yola sokmuş bir fahişeyi
Ve bir çocuk doğmuş
Bir adam vurulmuş
Biri çiçekler toplamış annesi için
Biri çiçekler koymuş annesinin mezarına
Biri varmış, adını bilemediğim..
Biri varmış... Benliğimden daha yakın..

Çelişki..

Neydi onun hayattan beklediği
tüm umutlarını elinden alan neydi

Sensin o!
Yine başlama bilmezlikten gelmeye yaşananları

Hayır, o hep ağlardı kuytu bir köşede,
hiç denedi mi sence umutlarına sarılıp
gökyüzünde yükselmeyi..

Denediğinde onu tutup aşağıya çekmemiş olsaydın..
Ah sen, beyazlar içindeki karanlık..
Sen olmasaydın..

Ben olmasaydım, sen olabilir miydin gerçekten?
Sevebilir miydi bu zavallı, nefreti bilmeden?
Ya da gülebilir miydi sence, ağlamadan..
Acı çekmeden anlayabilir miydi güzel günlerin değerini.. ?

Ben onun minicik ellerini tuttuğumda bebekti daha..
Nefretle itmişti beni.. İstememişti hiçbir zaman..
O her zaman bildi seni, öğrenmesi gereken benim..
Defol git şimdi.. İstemiyor o seni.. İstemiyor bizi..

Ben gidemem... Onun bedeninin diğer yarısıyım..
Karanlığıyım onun yaşamının, olmazsa olmaz, gözyaşlarıyım..
Sen gitmelisin zavallı mutluluk..
Başka insanlarda harcamalısın kendini

Gitmek mi..
Gitmek için önca varolmak gerekmez mi karanlık?
Sence ben hiç burada oldum mu ?

1 Haziran 2008 Pazar

Ben Kimim?

.........

Ben kimim senin için,
Beyaz bir elbiseden ibaret ruh mu,
Sımsıcak yanan beden mi..
Her sabah uyandığında yüzünde açan tebessüm müyüm yoksa?..

Ellerini tuttuğumu hissedebiliyor musun,
Hislerin var mı hala..
Bütün bedenini karanlıklar sarmış, duydum
Ya kalbin?
O da gölgelerin esiri mi oldu senin gibi?
Yoksa savaştı mı,
kendisi için savaştı mı sonuna kadar?

Ben kimim senin için,
Kılıcındaki güç mü,
Beynindeki düş müyüm sadece?
Beni mi seçeceksin, yoksa kolay yolu mu
Kaçarken yorulmak mı, yoksa benimle savaşırken mi?
İnadına yaşamak istersen benimle,
Elimin sıcaklığını elinde hissedersen,
Son bir kez savaşalım dersen, buradayım..
Beyaz bir zırh ile büründü ruhlarımız,
Yanan birer beden oldu benliğimiz
Bu, son savaşımız Savaşçı'm
İnadına yaşamak için... Son savaş..

...........

31 Mayıs 2008 Cumartesi

Güneş..


Okulumdan saniye saniye izlenen Güneş patlaması.. ( :P )
Korkarım ki Güneş patlıyor.. ( I'm afraid, Sun is exploding.. )

Bir geceyi gece yapan şey, karanlık.. ve bana o geceyi resmettiren şey, Ay

İnanç'tan gece görüntüsü..
( A wonderful view of my school at the night.... )

Dur Dünya!

Gelme üstüme dünya,
Hilelerini bana bulaştırma
Ya gel adam gibi anlat derdini
Ya da…
Evet, tehdit ediyorum, buna da mı karışacaksın!
Sen hayatımı elimden alırken susan ben
Şimdi karşında dimdik ayakta
Bu sefer, yenilmemek için burada…
Gel bir bakalım, silahlarını bırak ama
Sadece sen olarak gel
Yo, hayır! Aşkımı bana karşı kullanma,
Kıyamam, bilirsin, yalvarırım yapma
Kendin için gel dünya
Sadece bir cümle söyleyeceğim
Gel bak, bıraktım ben silahlarımı
Maskelerim çalınalı çok oldu, meraklanma
Duygularım mı?
En büyük silahlarım mı?
Tamam, hepsi bir kenarda,
Gel artık… Gel!

Sen misin? Bu sen misin dünya?
Çok tanıdık geldi yüzün,
Hiç yakışmamış sana bu üzerindeki,
Sen hep böyle mi gezersin dünya?
Hep siyah mıdır seni gizleyen?
Siyahlardan çık gel karşıma!
Bu sefer söz verdim dünya,
Yenilmeyeceğim sana..

En büyük darbeyi de vursan…
Yo, hayır… Biliyorsun zayıf noktamı.
Eğer onu kullanmazsan, yenilmem!

Önce sen başlaAnlat bana neden yaptığını bunu
Önemli değil gözlerimden akan birkaç damla
Devam et dünya, devam et vurmaya..

Yine hile yapma, silahsızım
Bu sefer acı bana..
Yenilmeyeceğim! Hayır acıma!
Vur… ma…
Ne olur dur dünya, yapma… dur..

Olmamalıydı..

Karar vermekten aciz bir beden,
Ne olduğunu bilmeden etrafa bakan gözler,
Ve işte… ben…
Yine üzerime çöktü karanlık
Defol! Uzak dur benden!
Bu sefer izin veremem sana..
Yo hayır… Engel olamıyorum işte
Yaşam enerjime uzanamıyorum bu sefer
Ve işte.. bitti..
Kapandı gözlerim,
Daha da karardı dünya…
Soğudu, titredim… Hislerim dondu…
Ben oldum, ‘gerçek ben’
duygusuz ben…
özlediğim o günlere dönmüşüm meğer
İstenmeyen ben olmuşum, kovulmuşum yaşamaktan
Ne çok hırpalanmışım baksana
Her yanım yara bere…
Uykusuz kalmışım, gözlerim çökük
Rengim bembeyaz, korkmuşum..
Aynalar kaçmış bende, bilememişim kim olduğumu yine
Grileşmiş benliğimi leş olmuşum, yokmuşum yine

Biri varmış olmayanların içinde
Aslında o da hiç olmamış ya,
boşver kapat gözlerini sen,
sadece dinle..
Biri varmış orada beni ayakta tutan
Tutmaya çalıştıkça batan,
Battıkça direnen,
Direndikçe batan,
Battıkça…
Gözyaşları varmış
Aktıkça çoğalan,
Çoğaldıkça sel olan,
Oldukça akan,
Aktıkça..
Gözleri varmış bakan…
Elleri varmış kanayan..
Peki ya kendisi?
Aslında hiç olmayan?
Peki ya umutları?
Kör kütük sarhoş olan?
Ben…?
Yo hayır, olmamalı…
Olmamalıydı…

Saatler..

Bugün seni çalıyor kurduğum saatler
Susmuyorlar, aklımdan çıkmana izin vermiyorlar
Sana susuyorum gecenin şizofren saatinde
Seni içiyorum yatağımdan çıkıp, kana kana...
Seni görüyor gözlerim aynada,
Ve sen damlıyorsun ıslak gecede camlara
Senin sesin bu çığlık atarcasına sessizlik
Ve sensin gözlerimin daldığı yerdeki eksiklik..
Soruyor beynim, sorguluyor delicesine
Kimim, neyim, nerdeyim, kiminim..
Nerde bu allahın cezası cevaplar, neden kaçtılar
Neden korkuyorlar..? Neden..
Bildiğim cevaplardan mı başlasam soruları bulmaya yoksa,
Peki öyleyse... neden izin vermiyorlar.. ?
21,04,08

Duyularımı Kaybederken..

Sence neydi beklediğim
Nehrin karşısından bana bakan neydi
Bekledim... ne olduğunu bilmeden... görmeden
Biliyordum ama, umut gizliydi onda, beklemeliydim
Aylar geçti, bekledim yine de
Yağmurun altında, güneşin sıcağında
Her zaman bekledim umutla..
Boşluğa bakıyordum, görmez oldu gözlerim
Bir gün hareket edemez oldum ansızın
Yığıldım... şimdi yıldızlara bakıyordum, görmeden
Ama biliyordum işte, yıldızlar var orda, ve hep olacaklar..
Gözlerimden yaşlar süzülüyordu, sıcaklığını hissettiğim
Onları da hissedemez oldum, ama biliyordum
Akıyordu yaşlar..
Hala bekliyordum nehrin karşısındaki mucizeyi
Bana yeniden yürümeyi öğretecek olanı, onu..
Bedenim çürüyordu.. hissedemiyordum,
ama seslerini duyuyordum üzerimdeki sineklerin
Vızıldıyor, saldırıyorlardı.. artık... duyamıyordum...
Ama biliyordum, ordaydılar..
Karanlıktı gökyüzü, soğuğun tadını alıyordum..
Birkaç kelime fısıldadım geceye, duydu mu bilmiyorum...
Birden kamaştı gözlerim, yükseldim..
Yükseldikçe yükseldim ve kendi çürümüş bedenimi gördüm
Nehrin karşısından bana bakan o’nu gördüm..
Bana bakan korku... umut kılığındaki korkularım
Anladım beni saran karanlığı
Ve bu karanlık uğruna savaştığım ölümü
Ben artık yoktum, ya da vardım da..
Ben göremiyordum.. değil mi..

18 04 08

GİT!

Sen yine de bana benzeme
Biliyorum beni sevdiğini ama sevme, değmem
Gözlerinde gördüğüm masumiyet yok artık bende,
gideli yıllar oldu..
İnsanlarlayken senin gibi sevinmem ben
Korkaım onlardan, kaçarım..
Sana anlatamam içimdekileri,kıyamam
Beni düşünme, unut git uzaklara
Hayat vurdu zaten,üzülmem gittiğine
Üzülmem diyorum ya, lafın gelişi..
Yıkılır bedenim aslında

Seninleyken daha farklı çarpıyor yüreğim, hissediyorum
Ama sen boşver bunları, duyma..
Senden önce de mutsuzdum, alışığım hiçliğe
git sen, durma git..
Son bir kez hissedeyim gözlerindeki derinliği
ve son bir kez gülümse tüm içtenliğinle,
bana yeter bir ömür...
Sen git yeter ki, düşünme beni
Zaten öleceğim bir gün, erken olmuş ne fark eder...
16,10,07 (S.H)

Neden?

neden anlayamıyorum bana anlattıklarınızı
susuyorum, dinliyorum ama bulamıyorum cevapları
neden-sonuç için kapatmışım "nasıl"larımı
ellerimi uzatıyorum, tutamıyorum

buldum, saklanmış bir "nasıl" derinlerde
senin içinmiş zamanında... senden kalmış
"nasıl" demişim.."nasıl etkiledi beni"
cevap yazmamışım karşısına
şimdi yazıyorum...

gözlerine bakıyorum, yaklaşıyorum
sadece dinliyorum, saatin olmayan tik-taklarını
bakıyorum melek yüzüne, güzel gözlerine
nereden geldim bilmiyorum, uyanıyorum...

biri geliyor, nefret dolu gözlerinde
yüreği kara bağlamış, umursanmamış
bakıyor bir bana,bir de sana
soruyor"neden o" diye, gülerek sevgime..


"o" diyorum, "çünkü seviyor"...
"hak ediyor mutluluğu, gülmeyi istiyor"
"ben" diyorum, "asıl neden ben...?"
o cevap veriyor, "yürek seni istiyor..."

(u)mutsuz...

umut doluyor insanların yükselen güneşe bakışları
bende ise umut, gece başlarken çalıyor kapıyı
kendimi bu karanlık hücreye hapsetmişim
bekliyorum... neyi? bilmem...

bunca zaman umudumu beklediğimi sandım
kendi kendimi kandırdım, anlıyorum...
meğer karanlıklardan beklediğim o'ymuş
ölümmüş...
acılarımın son bulacağına inandığım
umutlarım dediğim, ölümmüş..

şimdi bir kez daha doğuyor güneş
bu kez her yer renklerle bezenmiş
ben siyahı yaşıyorum kendi içimde
neden?bilmem...
kışın ortasında yeşeren ağaçlar,
benim baharımda solan hayatlar... nasıl? bilmem

umutları varken insanların, kış bile bahar olur dediler
olmasın kışlar bahar,
hayatlar solmasın...
kandırıyor muyum kendimi yine, uyanmalı mıyım? hayır...
neden?.. bilmem...

Buz Kesildi Cansız Bedenim..

karanlığa bir nefes kadar yaklaşmıştım
artık gölgeler yoktu çevremde, yoktu güneş
elimi uzattım, karanlığı, soğuğu hissettim
ve boşluğa bıraktım kendimi, buz kesildim

düşüyordum, düştükçe görüyordum
biliyordum bir kör kuyuydu bu
beni bu hale getirenlere lanet okuyordum
gözlerimde nefret, kulaklarım sağır... düşüyordum

duydum,
sanki yıllar geçmiş gibiydi ama duydum
açtım gözlerimi arkama baktım,
baktım göremedim... ama duydum...
çabalayacak gücüm kalmamıştı, denedim

gözlerim aradı seni, derinlerdeydim, üşüyordum
görmeye yetmedi hislerim, nefret dolu gözlerim
bir çabayla tekrar denedim,
kapattım gözlerimi, gördüm... yüreğimdeki sendeydim...
gördüm, ışığı gördüm
ve mutluluğu gördüm cansız bedeninin altında...

Bilinmeyen...

........................

yazmazsam hiç öğrenemeyeceğim
burda mıyım, bende miyim
öğrenmezsem dayanamayacağım
üleceğim, gömüleceğim sessizce

umuda ulaşmak için çıktığım yol
doğru mu yanlış mı bilemeyeceğim
bulduğum umut mu sadece kırıntılar mı
elini tutsam mutlu olur muyum... isteyecek miyim..

ulaştığım yer gerçek mi hayal mi
kayıplar mı varoluşlar mı hissettiklerim
senin için çektiğim onca acı ebedi mi
ulaştırabilecek mi mutluluğa beni...

sebepsiz her çığlığım kayıp mı bende
gözlerindeki sevgi bambaşka mı bendekinden
sana koşan ayaklarım benim mi söyle
yoksa her bir zerrem bir parça mı senden...

Günlüğüm'e...

Sana güveniyorum dost,
ama çevreye güvenmiyorum
senin her bir sayfanı acıtacak o insanları istemiyorum
ne hayatımda, ne hayatında...
bazen düşünüyorum, her açıdan irdeleyerek
ulaşamıyorum sonuca dost,
ulaşamıyorum...

Ben ne düşünüyorum, o ne düşünüyor
takmıyorum artık günlük,
BEN'den başkasını takmıyorum!
inanmak ve bazen güvenmek istiyorum
korkuyorum dost..
korkmamak elde mi?!
aynaya bakıyorum bazen,
geleceğimden bile korkuyorum..
öyle ki: " ilerde hiçbir şey olamayacağım,
sürüklenip gideceğim kaybolup gidişlere
kendime bakacağım göremeyeceğim
hiçler görünmez, biliyorum..." diyorum

Sana bakıyorum dost, tüm içtenliğimle
bembeyaz sayfaların var, özeniyorum
insanların bana yaptıklarını sana yapsam
ilk yapacağım ne olurdu diye düşünüyorum..
tüm beyaz sayfalarını siyaha boyamak,
sonra da her bir sayfanı yırtıp ayrı yerlere savurmak olurdu...
merak etme yapmayacağım... onlar gibi olmayacağım...

08,09,07

Özlenen...

Özledim her bir duygumu,
Sevinçlerimi özledim, gülüşlerimi çocuk gibi..
Ağlamayı, bazen içimden geldiğince küfretmeyi
Heyecanımı özledim; hep ilk günmüş gibi...
Saflığımı özledim, beyazlığımı, pamuk gibi...
Özledim dost, nefretimi özledim
Gözlerimdeki ateşi, sevemeyişlerimi
Bazen kısmayı özledim, bazen kırmayı... ama hep sevmeyi..
Evet sevmeyi özledim, tüm duygularımı silmeyi
Aşık olmayı özledim, her gün yeniden
Duygularımda kaybolup aşkta seni bulmayı
sevdiğimi haykırmayı, sarılmayı özledim..
Ve bir karşılık alıp uyuyabilmeyi...

Karanlık Şehir

mutlu olabilir misin yalnız olmaktan,
ya da kalabalık olmaktan kendi şehrinde...
çık dışarı,
aç gözlerini... Sen mutsuzsun,

Ama gör bak duşarısı daha aç, daha muhtaç sevgiye...
duy ağıtları, kaçma artık!
kendi şehrinde kendi kalabalığını yaşarken sen
o ülkedeki yalnızlığı gör...
vee yine duy çığlıkları
hisset gözyaşlarını, sonra kaç dışarıdan
neden???
sana göre değil!

sen kendi şehrinde kendi kalabalığından yakınırken
onların ülkesindeki kalabalık yoksulluğu sana göre değil...

sen kaç hayattan yine
ve kapan kendi şehrine...

Öğrendim ama.. Çok öğrendim..

doğruların yalan
siyahın beyaz
günün gece olarak anlatıldığı bi yerde doğdum ben...
çok acı yaşadım
çok koştum, düştüm...
ama çok öğrendim...
aşkı öğrendim, sevmeyi
ihaneti öğrendim, itmeyi...
öyle pislik bi yerde doğdum ki ben,
gözlerim görmez, kulaklarım duymaz oldu...
ne bişey söyleyebildim
ne de bir gün geçirebildim kan görmeden
sadece ellerimle tutabildim hayalleri...
renkleri hissettim şu küçük ellerimde
onları yaktılar, onlar benim değillermiş...
sevmeyi istedim,
sevelim dedin... sevemedin, sevemedim...
öğrendim ama!
çok öğrendim...
bir günümü senle geçirdim , bir günümü kanla,
ne kan değerli senden, ne de sen değerlsin kandan...
can dedi
sadece can,
can kim? can ne? can nerde?
öyle boktan bi yerde doğdum ki ben
aşkı bulduğumda o da bitmişti
kırıntılarıyla yetindim
öğrendim ama!
çok öğrendim...
yalanların doğru
beyazın siyah
gecenin gün olduğu yerde öldüm....



20,12,2006

Şeffaf Camlar..

Hissettiğim sadece duyguların sarhoşluğu
Sebepsiz göz yaşlarıma nedenler arıyorum
Umutlarım mı yoksa kederim mi doldurdu tüm yolu
Arkama bakmadan düşüncelerimle yürüyorum

Ellerini bırakmayacağım demiştin ya
Ne kadar oldu fark ettin mi ellerini hissetmeyeli
Hani bir sıcak bakışım yeterdi ya sana
Gözlerimdeki mavilik soldu, soğuttu tüm bedenimi

Şimdi sadece şeffaf camlar var gözlerimden süzülen
Oysa deli bir tutkuydu yüreğimden akan
Sen değil miydin bana her zaman seveceğim diyen
Nerdesin ruhumu bedenimden çalan

Sensizliğe çoktan alıştı bu beden
Titreyerek uyumak da zor değilmiş, inandı benliğim
Şimdi tek bir gerçek var bu hayatta bahsi geçen
Cehenneme de atsalar titreyecek ellerim

Son bir kez bakayım o deli gözlerine
Sonra da sonsuzluğun şehrine çekip gideyim
Ne sen inan bana ne ben reddedeyim yine
Seni sensizken daha çok sevdim..

110408

Özledim

susuzluğumda gelmesini beklediğim bir damla yağmur kadar

bekledim aylarca mutluluğu, buldum yıldızlarda

ulaşamam dediğim yere ulaştım

olamam dediğim yerdeyim...

sevemem dediğim kadar çok seviyorum, inanılamayacak kadar aşık....

keşke seninle olsam, mutlu, hayalperest...

ve seninle olsam bir o kadar gerçek

hayatı soyut yaşasam, soyutluğu tatsam

onu koklasam, görsem, dokunsam.

hayat bana her vurduğunda sana dönsem, baksam ışıl ışıl

dünyayı bulsam kalbinde... maviliğini mutlululuğun

huzurun yeşilinde yaşasam seninle,

yanımızda minik minik mutluluk sebeplerimizle

bir de kırmızı bir ağacımız olsa,

küçük bir sohbetimiz

çok olmasa kelimelerimiz, delü aşkımızdan yer çalmasalar

ışıl ışıl maviliğimle cevap versem sana

sen de sarıp sarmalayan sıcak gülümsemenle....


Mart 2007

Savaşçı'm..

Hak etmedik biz bu kadar acıyı
Ne böyle yanmayı, ne ağlamayı
Sabah uyandığımızda birbirimize bakıp
"Günaydın" diyebilmeyi isterdim
deli gibi..

Ama olmuyor işte,
Hayat bize göre koymuyor kurallarını
Biz, sevgimizin saflığı ve duygularımız ile,
O ise bizi kirleterek kazanıyor...

Ben sana susuyorum savaşçı'm,
Ben senin için çırpınıyorum
Karşımda eski sen olsan da savaşırdım,
Karşında eski ben olsa da savaşırdı..
Savaşmak...?
Bu savaş ne için, kim için?
Mutluluğa ulaşmak için belki,
Belki de mutluluk sandığımız maske için..

Peki ne zaman bu savaş?

Senin bana gerçekten inanıp,
Yola çıkmaya hazır olduğun zaman

Senin,
Bana uzun uzun bakıp,
"Korkmuyorum"
dediğin zaman savaşçı'm...

03.03.08
02:13

Kim Kurtaracak Benliğimizi?

Türkiye’de müzik nereye gidiyor? Kaç yıldır şahidim insanlar bu konuyu tartışır. Çok kafa yorulduğunu gördüm. Yanlış fikirler duydum ama tartışmalara girmedim çok fazla. Bu konuyu en çok önemseyenlerden biriyim, müzikle ilgilenen ve “özenti gençlik” diye adlandırılan grubun bir üyesi olarak.

Müzik nedir önce bunu bilmek lazım. Birtakım duygu ve düşünceleri belli kurallar çerçevesinde uyumlu seslerle anlatma sanatı, musiki. Bu değil cevabını öğrenmek istediğim. İnsana göre nedir müziği değerli kılan? Neden evrenseldir? Müzik ruhun gıdasıdır denir. Gerçekliği üzerinde düşündünüz mü hiç? Evet, gerçekten de öyledir. Müzikle ilgili olan kişiler çoğu zaman daha farklı duygulara sahip olurlar diğer insanlardan. Bir genelleme yapmak ne kadar doğru bilmiyorum ama yaşadıkça bunu görmekteyim. Tabii dinlenilen parçalar ruhumuzu beslerken gıda zehirlenmesine yol açarlarsa işler tersine dönebilir.

“Türkiye’de müzik” denildiğinde kişiden kişiye değişen birçok problem ve yine aynı şekilde değişkenlik gösteren birçok güzelliği vardır müziğimizin. Vazgeçilmez türkülerimiz… Türkü türkü kokar Türkiye’mizin her bucağı. Peki ya değerini bilebiliyor muyuz türkülerimizin? Türklüğü anlatan, Türkiye insanını anlatan ozanlarımızın dilinden aşkı dinlediniz mi hiç? Kaçınız biliyor “odam kireç tutmuyor”u, kaçınız duydu “ben bir küçük cezveyim”i?

Aynı şekilde çok güzel gelişmeler gösteren Türk Sanat Müziği. Son yıllardaki olumsuz gelişmelerin arasından sıyrılıp çıkmaya çalışan genç neslin güzel insanları sanatçılarımız, bu yolda hak ettikleri değeri göremeyince geri dönmek sorunda kaldılar geldikleri yoldan. Neden?.. Cevabı yine bizlerde saklı.

Son yıllarda daha bir rağbet gören “dum tıs dum tıss”lı müzikler kapatıyor asıl güzelliklerin önünü. Aslında gerçek anlamda araştırmalar yapılırsa görülecektir ki Türkiye’deki kaliteli müzik anlayışı inişli çıkışlı bir grafik çizmektedir. Kendi nostaljik parçalarımıza bakınca diğer ülkelerden biraz daha geç geliştiğimizi, bu arayı kapatmak için hızlı adımlar attığımızı ve bu hızlanmanın etkisiyle de bugün yaşadığımız “özentilik” sorunuyla karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz. Nedir bu son yıllarda ortaya çıkan özentilik? Gençliğimizin durumu ortada, daha kendi müziğimizi bilmeden oradan buradan toplanan müzik türlerinin karıştırılmasıyla oluşan ve en fazla iki ay dinlenen “yeni tarz” müzikleri dinliyorlar. Öyle kişiler gördüm ki, sadece arkadaşı dinliyor diye ya da sözleri yabancı diye aslında hiç beğenmediği bir müziği dinlemeye başlıyorlar. Şimdi bu gençliğe “özenti” mi dersiniz yoksa başka bir şey mi bilemiyorum.

Bilindiği gibi müzik de evrenselliğinin yanında bir bölünmüşlüğe sahip ve anlamadığım bir başka durum da elmayla armudu karşılaştırır gibi batı müziğiyle doğu müziğini karşılaştırmaktır. Doğu müziği, Türk müziğini de içine alır, yüzlerce makama sahiptir. Bu yüzden gelişimini üst üste sesleri bindirerek değil de enine göstermiştir. Batı müziğinde ise yalnızca iki makam ve çok seslilik kavramı vardır. Bu yüzden batı müziği aslında majör ve minör olarak adlandırdığımız o iki makamı kullanarak bu kadar ilerleyebilmiştir, boyuna bir gelişmeyle.

Türkiye’de müziği yönlendirenlerden biri de kalitesizlerin daha önde olması. Sokağa bir çıkıyoruz daha önce hiç duymadığımız bir ses. Ne sesler tutuyor birbirini ne enstrümanlar; ama şarkının sözlerinde bitiyor olay. Daha önce hiç duyulmamış sözler: “kameramanım zum yap bana!”. Onlardan öyle çok var ki! Öyle kişiler ki onlar, daha önce başka olaylara gündeme gelmiş, bir şekilde adını duyurmuş ve o olmayan sesleri, kabiliyetleriyle piyasaya girmişler. İnsanlarda da merak ile uyanan bir “kimdir” sorusu yanıvermiş. Cevaplamak için dinlemek lazım, dinledikten sonra kendi yorumundan önce çevrenin yorumunu öğrenmen lazım, daha sonra ortalama beğeniye göre favori listene alabilirsin. Böyle olmak zorunda mı? Hayır, gençlik bunu yapmamalı.

Yeniliklere açık olmalı ve onların değerini bilmeliyiz elbette ki; ama ben şahsen bin tane aynı tür insanı dinlemek yerine otuz tane kaliteli insanı dinlemeyi tercih ederim. Olay bizde bitiyor işte. Nerede yeni bir şey var sormadan soruşturmadan atlıyoruz üzerine. Kendi güzelliklerimizi görmemek için çaba harcıyoruz resmen. Yabancılaşma yolunda dilimizi de aynı şekilde kaybediyoruz. “Dil ve kültür” diyince durup düşünmemiz gerekir bir kere. En önemli unsurlardır onlar bir milletin oluşması için. Eğer ikisini kaybedersek kendimizi de kaybettik demektir.

“Türkiye’de müzik nereye gidiyor?” sorusunu “Türkiye müziği nereye götürüyor?” diye düzeltmek istiyorum. Kendi kendimizi zehirlemekten herkes zehirlendiğinde mi vazgeçeceğiz? Eğer böyle devam edersek bir gün hepimiz göç edeceğiz segâhtan, hicazdan. Bineceğiz majöre, minöre; düşeceğiz Ajdar’ın eline, göçeceğiz “Allah belanı versin!” diyerek…